Buenos Aires

1. LA BOCA

La Boca

Arjantin'in en hareketli, en renkli, en cıvıl cıvıl kasabası: La Boca. Kent merkezine yaklaşık 20 dakikalık mesafede. La Boca kasabası, Arjantin'in en eski kasabalarından biri. İlk yaşamlar bu kasabada kurulmaya başlamış. Etrafınıza baktığınızda evlerin rengarek olduğunu göreceksiniz. Bunun sebebi, bu kasabadaki insanlar kendi renkli kişiliklerini buradaki yapılara da yansıtmak istemiş; diğer sebebi ise, kasabanın balıkçılardan ve gemicilerden arda kalan eşyalarla kurulmuş olması. Genelde gemilerden tahtanın yanında boyalar arda kalıyormuş. Buradaki halk da bu boyalardan istifade etmek adına evlerini bu boyaların yardımıyla rengarek yapmışlar. Gerçekten çok orijinal bir yer. Geleneksel yemekleri tadabileceğiniz mekanları da var. Aynı zamanda tango denilince akla gelen ilk yer de burası. Her adım başı tango yapan insanlarla karşılaşabilirsiniz. Özellikle bu kasabada bulunan cafe ve restoranlara gelirseniz buraya ait geleneksel lezzetleri tango eşliğinde yiyebilirsiniz.

2. PLAZA DE MAYO (MAYIS MEYDANI)

Plaza de Mayo

Buenos Aires'in en ünlü meydanlarından biridir. Ülkenin bağımsızlığının ilan edildiği 25 Mayıs 1810 yılından bu yana, Arjantin'de siyasi yaşamın merkezi olmuştur. 1976 ve 1982 yılları arasında darbe ile generaller tarafından ülke yönetimi ele geçirilen Arjantin’de “Ulusal Uzlaşma Süreci” adı altında binlerce insan katledilmiş ve bilinen bilinmeyen binlercesi de hapse atılmıştır. İşte bu dönemde çocuklarının akıbetini merak eden ve serbest kalmasını isteyen anneler her şeyi göze alarak Plaza de Mayo'da  1976 yılından bu zamana haftada bir beyaz eşarplarını takıp seslerini duyurmak için toplanmaktadırlar.
Meydanda yer alan en önemli yapılar Metropolitana Katedrali ve Casa Rosada adı verilen Pembe Ev'dir.

3. METROPOLITANA KATEDRALİ

Metropolitana Katedrali

Arjantin hristiyan olan bir ülke. Koyu katolikler ülkenin her yerine ihtişamlı kiliseler yapmış. Bunlardan biri de Metropolitana Katedrali'dir. Roma mimarisi dönemini andıran sütunları, dev bir görüntüye sahip mimarisi ve zengin süslemelerinin yanında Vatikan'ın devlet başkanı, katoliklerin ruhani lideri, bugün Vatikan'da görev alan Papa'nın Buenos Aires kentine yaşamış, burada doğup büyümüş ve Metropolitana Katedrali'nde din adamı olarak görev yapmış olmasından dolayı katedral büyük bir önem kazanmış ve turistlerin en çok ziyaret ettikleri yapılardan biri haline gelmiştir. Arjantin'nin en büyük katedrallerinden biridir ayrıca.

4. CASA ROSADA

Casa Rosada

Amerika kıtası Avrupalılar tarafından keşfediliyor ve bu kıtada koloniler kurmaya başlıyorlar. Ve bu yazıda da bahsi geçen ülke, Arjantin ise İspanyolların eline geçiyor. İspanyollar bu topraklar üzerinde hüküm sürüyorlar, egemenlikleri altına alıyorlar. Geldikleri zaman tüm kültürlerini, dillerini ve dinlerini bu topraklara aşılıyorlar. Aynı şekilde mimari yapılarını da bu topraklar üzerinde görebilirsiniz. Bunlardan biri, Casa Rosada. 1500'lü yıllarda inşa edilmiştir. İspanyollar, düşmanlardan kenti koruyabilmek için denize yakın bölgeyi tercih etmişlerdir ve devleti de o zamanlarda bu binadan yürütmüşler. Bugün ise başkanlık sarayı olarak kullanılmakta ve ülke hala buradan yürütülmektedir. Bina kırmızı renk ile temsil edilen Federaller Partisi ve beyaz renk ile temsil edilen Uniteryo Partisi'in birleşimini simgelediği için rengi pembeymiş. 
Aynı zamanda Evito Peron'nun halka seslendiği balkon da bu bina da yer almaktadır. Evita Peron, 1945 yılında Juan Peron ile evlendi. Juan Peron 1946 yılında başbakan seçildi. Evita, kocasının diktatörlüğü döneminde kadın hakları için çalıştı ve aktif anlamda siyasetin içinde yer almamasına karşılık, her zaman siyasetle ve halkla içiçe oldu. İşçi sendikalarının örgütlenmesinde önemli rol üstlendi ve 1947 yılında kadınların oy verme hakkı elde etmesini sağladı. Fakir halka yiyecek, para ve ilaç yardımında bulundu, çocuklar için de yardım kampanyaları düzenledi. Bu sayede Evito, kendi döneminde ve şu anki dönemde çok sevilen biri haline gelmiştir.

5. TEATRO COLON


Teatro Colon

Arjantin'in dünyaca bilinen opera binasıdır. 9 Temmuz Caddesi üzerindedir. UNESCO tarafından koruma altına alınmıştır. National Geographic tarafından dünyanın en iyi 3. opera binası seçilmiştir ve akustik anlamda ise dünyanın en iyi 5 konser binalarından biridir. Diğerleri: Konzerthaus (Berlin), Musikverein (Viyana), Concertgebouw (Amsterdam), Symphony Hall (Boston). 

6. 9 DE JULIO (DOKUZ TEMMUZ CADDESİ)

9 de Julio

Sadece Arjantin'in değil, dünyanın en geniş caddesidir. Tam tamına 16 şeritli bir cadde ve karşıdan karıya geçmek için ciddi bir yürüme mesafesine sahip. 

7. OBELISCO DE BUENOS AIRES

Obelisco

Buenos Aires'in ulusal tarihi anıtı ve simgesidir. 9 de Julio ve Corrientes caddelerinin kesiştiği alanda bulunmaktadır. Kentin kuruluşunun 400. yılı anısına 1936 yılında inşa edilmiştir. Sultan Ahmet Meydanı'ndaki dikilitaşa benzer bir görüntüsü var.

8. LA RECOLETA MEZARLIĞI

Recoleta Mezarlığı

İçerisinde cafeler, barlar, alışveriş merkezleri, Buenos Aires'in en büyük sinemasını bulunduran Recoleta semti, asıl ününü Recoleta Mezarlığı'na borçlu. Burada sanatçılardan devlet adamlarına kadar bir çok ünlü şahsiyetin mezarı bulunmakta. İnsanların para, mevki, ünvan düşkünlüklerinin ölümünden sonra bile devam ettiğinin kanıtı bir mezarlık. Mezarlıkta yer sahibi olan ailelerin, mezarlığa yeni dahil olacaklar hakkında kaygı duymaları, bunlara kolay kolay izin vermemeleri gibi durumlar da söz konusu. Hatta Evito Peron'nun bu mezarlığa gömülmesi bile ciddi ciddi olay olmuştur. Sıradan bir halktan gelen, geçmişi ne olduğu belirsiz bir kadının bu mezarlıkta ne işi var gibi eleştirilerde bulunulmuştur. Hatta bu mezarlık için söylenen bir söz varmış: "Ömür boyu lüks bir hayat yaşamak, Recoleta Mezarlığı'nda gömülü olmaktan çok daha ucuzdur."
Fakat tüm bunlara rağmen gidip görmekte fayda var. Müze kıvamında olan bu mezarlık, farklı mimari yapısıyla, heykel ve süslemeleriyle görülmeye değer bir yer.

9. PUERTO MADERO

Puerto Madero

Puerto Madero, zamanında Buenos Aires'in önemli bağlantı noktalarından, limanlarından biriymiş. Şimdilerde yürüyüş yapmak, yemek yemek, cafe ve restoranlarda oturup şehrin tadını çıkarmak için en ideal destinasyonlardan biri haline gelmiş durumda.

10. FLORIDA CADDESİ

Florida Caddesi

Florida Caddesi, trafiğe kapalı bir cadde ve Buenos Aires'i ziyaret eden 7'den 70'e herkesin muhakkak uğradığı yerlerden biridir. Ünlü restoranlar, cafeler, alışveriş mağazaları, butikler vs bu cadde üzerinde yer alıyor. Ve günün her saati rengarek, cıvıl cıvıl, aranan her şeyi bu caddede bulmak mümkün. Yol üzerinde yerde oturmuş birçok satıcı görmeniz mümkün. Mesela hediyelik eşya almak istiyorsanız buraya mutlaka uğramalısınız.

11. JARDİN JAPONES (JAPON BAHÇESİ)

Jardin Japones

Buenos Aires'te kafamı dinleyebileceğim sakin ve güzel bir yer arıyorum diyorsanız bu bakımlı ve farklı etkinliklerin olduğu Japon Bahçesi'ne gidebilirsiniz.

Ljubljana

Slovenya ülkemize yaklaşık 2.15 saat uçuş mesafesi uzaklığında, Balkanların doğu tarafında, Orta Avrupa'nın güneyinde, İtalya ile kapı komşu, birazcık da Adriyatik denizine kıyısı mevcut bir ülke. Bu kıyı bölgede deniz turizmi oldukça gelişmiş, burası coğrafi özellikleri bakımından aynı bizim Akdeniz ve Ege kıyılarımız gibi ama ülkede ağırlıklı olarak karasal iklim hakim, Alp dağlarının etekleri çok yakın, her yer ormanlık ve yemyeşil, musluklardan akan sular içiliyormuş, hatta bırakın muslukları, Alplerden gelen dereler bile o kadar temiz ki o sular bile içilebilir dersem abartı olmayacak.

Ülkenin nüfus yapısına bakacak olursak, toplamda iki milyonun biraz üzerinde adından da anlaşıldığı gibi ağırlıklı olarak Slavlardan oluşuyor, küçük küçük oranlarda eski Yugoslavya'dan kalma etnik gruplar var, Macaristan sınır bölgelerinde de yine Macar kökenli gruplar yaşamaktadırlar. Bu Slavlar diğer Ortodoks inançlı Balkan Slavlarıyla ve Ruslarla oldukça farklılar, çok barışçılar, hoş görülüler ve diğer irili ufaklı etnik gruplarıyla da uyum içerisinde yaşıyorlar. Zaten hiçbir dönem savaşmamışlar ve tüm dış saldırılarda hemencene teslim olmuşlar ve zaman zaman işgallere uğramışlar.

Slovenya'lıların yaşam tarzları ve davranış şekilleri Avusturya'lılara oldukça benziyor, bu durumu yıllarca Avusturya’lıların hakimiyeti altında kalıp Avusturya kültüründen etkilenmelerine olduğu kadar, bu Slavların farklı bir mezhep ( Katolik), yaşam tarzı ve dünya görüşünden olmasına da bağlayabiliriz.


Ljubljana'nın Kuşbakışı Görünümü

Slovenya'nın tarihi ve coğrafi kimliğinden bahsettikten sonra artık başkent  Ljubljana'dan bahsedebiliriz. Lubliyana olarak telaffuz edilen ve ‘’sevilen’’ anlamına gelen bu güzel şehrin 280.000 nüfusu var. Deniz seviyesinden yaklaşık 300 metre yükseklikte, 50.000 kadar üniversite öğrencisi barındırıyor, 1991 yılında bağımsızlığını ilan etmiş ve 2004 yılında Avrupa Birliğine girmişler. Para birimleri ise, Euro.

Ljubljana şehri oldukça küçük bir alana kurulmuştur. Bu yüzden geziniz çok yorucu olmayacaktır. Preseren Meydanı'ndasınız diyelim. Hemen meydanın ortasında Preseren anıtı, bir iki adım atıyorsunuz Üçlü köprü, köprünün altından geçen Ljubljanica nehri, nehir boyunca yürüdüğünüzde çok güzel cafeler, restoranlar filan. Yani 3-4 saatlik bir gezi şehri tanımanız için yeterli olacaktır. Zaten burada yaşamaya başlayan insanlar da, hatta erasmus öğrencileri de, boş vakitlerinde ülke içinde farklı şehirleri dolaşıyorlar. Çünkü Ljubljana gerçekten küçük bir şehir ve hergün hergün aynı şeyleri yapmak sıkıcı olabiliyor. Bu durumun artı yönü de var tabiki. Mesela birileriyle tanışıp çok kolay kaynaşabilirsiniz. Ya da yolculuğunuzu bisikletle yapabilirsiniz. Gerçekten böyle bir şehirde bisikletten fazlasına ihtiyaç duymuyor insan. Gittiğinizde siz de göreceksiniz, şehrin her yerinde bisiklet kullanan insanlar var.

Pahalı mı yoksa ucuz bir şehir mi? diye soracak olursanız, ikisinin ortası diyebiliriz. Yani ne diğer Avrupa başkentleri kadar pahalı, ne de balkan ülkeleri kadar ucuz bir yer. İkisinin arası bir yerde.


1. LJUBLJANICA NEHRİ

 
Ljubljanica Nehri

Ljubljana, ortasından geçen ve şehri ikiye ayıran Ljubljanica nehrinin etrafına kurulmuş bir şehir. Nehrin üzerinde Ejderha köprüsü, Üçlü köprü, Ayakkabı köprüsü ve daha bir çok tarih ve görsellik açısından önemlilik arz eden yapıları görebilirsiniz. Tabi bu güzellik sadece köprülerle bitmiyor. Nehrin iki yanındaki binaların ilk katlarında cafeler ve restoranalar da var. Özellikle gittiğinizde siz de farkedeceksiniz, akşam saatlerine doğru ve ilerleyen saatlerde bu cafe ve restoranlar erasmus öğrencileriyle dolup taşıyor. Bunların dışında dilerseniz nehir üzerinde tekne turu yapıp şehri farklı açılardan da fotoğraflayabilirsiniz ya da nehir etrafında yürüyebilirsiniz ki bunu yapmanızı tavsiye ederiz. Öyle ya da böyle bir şekilde bu nehrin ve etrafındaki yapıların keyfini çıkarın işte.


2. EJDERHA KÖPRÜSÜ

 
Ejderha Köprüsü

Anlatılan Yunan efsanesine göre, kahraman Jason ve Argonotlar (Altın arayıcıları) altın postu bulduktan sonra evlerinin yolunu tutmak istemiştir. Ancak Ege Denizi'ne dönmek yerine Tuna nehrinde kuzeye doğru yol alırlar. Tuna'nın bir kolu olan Sava'nın etrafından Ljubljana ırmağının kaynağına varmışlar. Gemilerini batıdaki evlerine dönmek için Adriyatik Denizi'ne taşımış, karaya çıkarmışlardır. Argonotlar, günümüz şehirleri Vrhnika ve Ljubljana arasında, bataklıkla çevrili bir göle gelirler. Burada kahraman Jason'un bir canavar ile karşılaştığı ve kılıcı ile onu yendiği anlatılır. Bu canavar Slovenya'nın sembolü olan ejderhadır. Daha sonra Jason büyük aşkıyla birlikte buraya yerleşir ve Ljubljana şehrini kurar.

Ljubljana halkı tarafından anlatılan ejderha efsanesi bu şekilde. Yıllar yıllar sonra bu efsane popülerliğini yitirmemiş olacak ki, 1900-1901 yılları arası mimar Zaninoviç Lublianika Nehri üzerine Ejderha Köprüsü yapmayı tasarlamış. Köprünün 4 köşesine de ülkenin sembolü bu ejderhaları koymuş. Yine bu ejderha Slovenya bayrağı üzerinde de bulunmakta.


3. PRESEREN MEYDANI

Preseren Meydanı

Şehrin en ünlü ve turistlerin yoğun olarak ziyaret ettiği meydanı ise, Preseren Meydanı. Günün her saati kalabalık olan meydan, akşam saatleri daha hareketli bir hal alıyor. Meydanda bir de şair France Preseren'in heykeli bulunmakta. Meydana ismini veren şahsiyet de bizzat kendisidir. Preseren, sadece Slovenya'nın değil tüm avrupanın en önemli romantik şairlerinden kabul edilmektedir. Preseren'nin çok hüzünlü bir de hikayesi var. Preseren orta sınıf bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geliyor ve zengin bir tüccarın kızı Julija'ya aşık oluyor. Fakat yıllar geçiyor, Preseren ümitsiz bir aşka kapıldığını anlıyor ve Ana Jelovsek ile evleniyor. Yine de bu evlilik Preseren'in Julija'ya olan aşkını dindiremiyor ve ölüm döşeğindeyken bile hala Julija'yı sevdiğini ve onu hiçbir zaman unutamadığını itiraf ediyor. En ünlü çalışmalarından biri olan Sonetni Venec'i de Julija'ya olan mutsuz aşkından ve yine kendisi gibi şair olan yakın arkadaşının ölümünden esinlenerek yazmıştır. Yine Preseren'in Zdravljica (Tost) şiirinin yedinci şiir kıtası 1991 yılından beri Slovenya'nın milli marşıdır.

Meydanda dikkat çeken şeylerden biri de meydanın her köşesinden müzik seslerinin yükseliyor olması. Kimileri akordeon çalıyor, kimileri farklı farklı şovlar düzenliyor. Turistler için sürekli bir eğlence ortamı mevcut yani.


4. TROMOSTOVJE (ÜÇLÜ KÖPRÜ)

 
Üçlü Köprü

Ljubljana'da görülmesi gereken yerlerden biri de Üçlü Köprü. Başta da belirttiğimiz gibi, Ljubljana çok küçük bir şehir. Haritada işaretlediğiniz noktalar birbirine çok yakın mesafede. Bu sebeple kafanızı çevirdiğinizde gitmeniz gereken yeri az çok kestirebileceksiniz. Üçlü Köprü de bu yerlerden biri. Preseren Meydanı'nın hemen bitişiğinde bulunuyor. Aslında yapıldığı ilk zamanlarda tek bir taş köprüymüş. 1931 yılında Slovenya'nın ünlü mimarı Joze Plecnik buraya iki tane daha köprü eklemiş ve günümüzdeki orijinal üçlü köprü halini almış. 


5. LJUBLJANA KALESİ

 
Ljubljana Kalesi 

Başkentin en önemli mimari simgeleri arasında olan Ljubljana Kalesi bütün şehri kuşbakışı görme imkanı sağlıyor. Kaleye isterseniz yürüyerek çıkıp, yol boyunca farklı noktaların resimlerini çekebilirsiniz. Fakat yürümek istemeyenler, füniküler ve genelde turistlerin kullandığı küçük trenleri de tercih edebilir. Kaleye vardığınızda muhteşem bir manzara sizi bekliyor olacak. Hem şehri hem de Alp dağlarını bu noktada seyredebilirsiniz. Ayrıca bu yükseklik bana yetmez derseniz, ücret karşılığı kaleye girip bir de gözlem kulesinden şehri kuşbakışı izleyebilirsiniz.


6. METELKOVA MEYDANI

 
Metelkova

Ljubljana'da aynı isimli sokak da bulunan, aslen Yugoslavya ordusunun Slovenya merkez kışlası olup, bir grup asi Sloven genç tarafından 1993 yılında ele geçirilen yaşam alanı, kendi deyimleriyle özerk sosyal merkez. Bünyesinde bir çok bar, galeri, stüdyo bulunur. Yarı-legal statüdeki bu bölgenin tek ruhsatlı binası hapishaneden dönüştürülmüş hosteldir. Zaten Metelkova insanları bu binayı kaybedilmiş olarak görür. Her çeşit insanla karşılayabileceğiniz, her tür müzik dinleyebileceğiniz bir yerdir. Polisler mümkün olduğunca uğramamaya çalışırlar. Sloven hükümeti ise başta buradaki faaliyetleri engellemeye çalışsa da, çok turist çektiği için pek de müdahale edilmez. Ljubljana'ya olası bir ziyarette mutlaka görülmesi gereken oldukça fantastik bir oluşumdur. Yine Preseren meydanından yaklaşık 15 dakika yürüyerek ulaşabilirsiniz.


7. TIVOLI PARKI

Tivoli Parkı

Ljubljana şehrinin zaten büyük bir kısmı yeşillik alanlardan oluşuyor. Hatta şehir 2016 yılının Avrupa yeşil başkenti seçilmiş. Yeşille daha çok iç içe olmak istiyorum diyorsanız Tivoli Parkına gidebilirsiniz. Şehir merkezine çok yakın bir mesafede üstelik. Zaten bu kadar yeşil alan içinde merkeze uzak bi yere yapsalardı ayıp ederlerdi yani. Ayrıca parkın içindeki kütüphaneden kitap alıp okuyabilirsiniz.

Nice

Nice, Fransa'nın ne önemli turizm merkezlerinden biridir. 350 bin nüfusuyla (yazın bu sayı 1,5 milyonu aşmaktadır) ülkenin en büyük 5. şehridir. Fransa'nın Corte D'azur diye bilinen güney doğu sahil şeridinde yer alan ve İtalyan esintileri içeren Nice, aynı zamanda hem Fransa ve İtalya kültürlerini bir arada bulabileceğiniz hem de Akdeniz'in sıcaklığını tümüyle hissedebileceğiniz bir şehir. Fransız kültürünün yanında İtalyan kültürünü de yansıtmasının sebebi ise, şehrin çok uzun yıllar Roma hakimiyetinde olmasından kaynaklanıyormuş. Bu da burada yaşayan insanların Fransa'nın diğer bölgelerinde yaşayanlara nazaran neden daha sempatik olduğunu açıklıyor.

Şehrin en büyük avantajı, trenle yarım saat yolculuk sonrası Cannes'a, Monaco'ya, Menton'a rahatlıkla gidilebiliyor olması. Bunun dışında mavi bayraklı deniziyle özellikle yaz tatili ve keyif için ideal bir yer olduğunu söyleyebilirim. Fakat, malesef plajlar da denizin içi de kum değil, taşlık. Bu yüzden ayaklarınız biraz acıyabilir ama denizi güzeldir.

Şehrin en büyük dezavantajı ise, kesinlikle Avrupa'nın tüm şehirlerinden pahalı olmasıdır. Şehrin içinde kiralar, yiyecek, ulaşım, eğlence, her şey oldukça pahalıdır. Zaten burada yaşayan insanlar normalin üzerinde gelir sahibidirler ve şehirde birçok ünlü yaşamaktadır. Hırsızlık olaylarına da dikkat etmek gerekiyor. Zira bu şehirde hırsızlık olayları fazlasıyla yaşanmakta.

Yukarıda da bahsettiğim gibi bu bölgenin insanları oldukça cana yakındırlar. Yardım istediğinizde tüm samimiyetleriyle size yardımcı olmaya çalıyorlar fakat İngilizce bilen çok çok az kişi var. Bu yüzden zorluk yaşamamak adına bir miktar Fransızca öğrenmekte fayda var. Ya da turist bilgilendirme noktalarından geziye başlamadan önce bir harita edinin ve sormak istedikleriniz varsa burada sorun çünkü dediğim gibi ingilizce bilen kişi sayısı oldukça az. Muhtemelen ingilizce konuşanları da sadece bu noktalarda bulabileceksiniz.

1. NICE CASTLE HILL

Nice Castle Hill

Nice Castle Hill Manzarası

Nice Castle Hill'e mutlaka çıkın. Bütün Nice şehrini tepeden görebilmeniz için mükemmel bir fırsat. Kesinlikle insana huzur veren güzel bir dinlenme yeri. Ayrıca tepeden bütün Nice şehrini farklı açılardan rahat bir şekilde çekebilirsiniz. Kaleye çıkmak biraz yorucu olabilir, o yüzden asansörle ya da turistlerin yoğun olarak tercih ettiği turist araçlarıyla da Nice kalesine çıkabilirsiniz.

2. PROMENADE DES ANGLAIS (İNGİLİZ YÜRÜYÜŞ YOLU)

Promenade Des Anglais

Her yaştan insanın rahatlıkla gezebileceği, bisiklet, paten kullanabileceği güzel bir kordon. Nice'e geldiyseniz yapmanız gerekenler arasında ilk üçe mutlaka girer. Kordonda güzel bir yürüyüş, vaktiniz varsa Nice plajlarında güneşlenmek, denize girmek... insanın bütün yorgunluğunu alacaktır. Şu tarihi bilgiyi eklemekte fayda var. 1822 yılında hasatlar kötü gidince boşta kalan işçilere İngilizler bu yolu yaptırmış. Yolun adı da bu şekilde konulmuş. 

3. OLD TOWN (VIENUX NICE)

Old Town (Vieux Nice)

Dar sokakları, eski tarihi dokusu, insanın için açan sarı, turuncu renkli evleri ile kesinlikle 3-4 saatlik bir yürüyüş ile Old Town deneyimi edinin. Restoranlarda Nice'in yemeklerini tadabilir, mağazalarında dolaşabilirsiniz.

4. PROMENADE DU PAILLON

Promenade du Paillon

Promenade du Paillon'da fıskiyeleri izleyip bir yandan serinleyebilir bir yandan da banklara oturup dinlenebilirsiniz. Ücretsiz wifi de var.

5. PLACE MASSENA MEYDANI

Place Massena Meydanı 

Place Massena Meydanı ise şehrin en önemli ve en büyük meydanı sanırım. Meydana açılan sokaklarda birçok cafe bulunuyor. Ayrıca meydanda bulunan ışıklandırma ve yaz aylarında serinletme amacıyla verilen soğuk su buharı da çok ilginç ve keyifli.

6. MATISSE VE CHAGALL MÜZELERİ

Matisse Müzesi

Biraz da müze görmek istiyorsanız, Nice'deki en önemli müzeler: Matisse ve Chagall müzeleri. Şehir merkezinden biraz uzakta kalıyor olsa da, gerek dış görünümüyle gerekse içersinde barındırdığı eserlerle sanatseverlerin gitmesi gereken yerlerden.

7. ST. NICHOLAS KİLİSESİ

St. Nicholas Kilisesi

St. Nicholas Kilisesi'ni de ziyaret edebilirsiniz. Garın arka tarfında kalıyor. Şehir merkezine biraz uzak mesafede. Vaktiniz ve enerjiniz kaldıysa gidip görebilirsiniz.

ULAŞIM

THY ve Air France'ın İstanbul'dan Nice'e direkt uçuşları bulunmaktadır. Uçuş yaklaşık 3 saat kadar sürmektedir. Eğer İtalya-İspanya arası bir rotanız varsa, Nice'e uğrayabilir, sonrasında Cannes yada Monaco'ya gidebilirsiniz. Nice-Monaco arası trenle ya da otobüsle bikaç dakikalık bir mesafe. Monaco kumarhaneleriyle meşhur bir yer, bu yüzden bu hat üzerindeki trenlerde Fransız sosyetelerini görebilir hatta yanyana yolculuk dahi edebilirsiniz. Nice-Cannes arası trenle yaklaşık 20 dakikadır.  

Paris

Herkesin bildiği, tekrar tekrar görmeyi arzuladığı, dünyanın en meşhur ve en romantik şehri: PARİS. Her yıl milyonlarca insanın akın ettiği Fransa'nın başkenti Paris. Böyle bir şehre gitmeden önce eminim herkes detaylı bir gezi planı yapmak isteyecektir. Peki muazzam güzellikleri barındıran Paris şehrinde nereleri gezmeliyiz?

1. EIFFEL KULESİ

Eiffel Kulesi

Öncelikle sizlere Eiffel kulesi hakkında kısa bir vikipedi bilgisi vereyim. Fransız ihtilalinin 100. yılına yetiştirmek amacıyla yapımına 1887 yılında bir girişimci olan Gustavo Eiffel tarafından başlanıyor. 2000 kişinin çalıştığı, 300 metre irtifaya sahip bu devasa yapı, üç yılda tamamlanıyor. İlginctir ki yapımı esnasında o zamanın mimarlar odası, bu kule hakkında çürük raporu veriyor. Gustavo Eiffel tüm servetini bu şahesere harcamışken, bu karar sonrası adeta yıkılıyor. Oturup tüm planları gözden geçiriyor ve bu kulenin çökmeyeceğini, hem de ne kadar sağlam olduğunu ispatlıyor. Yakın zamana kadar Eiffel ailesinin şahsi mülkiyeti olan kuleye, devlet 2001 yılında el koyuyor.

Paris'in simgesi Eiffel kulesi kimilerine göre özellikle gece saatlerinde ziyaretçilerine sunduğu görsel şöleniyle mutlaka görülmesi gereken eşsiz yerlerden biri, kimilerine göre de gereksiz bir demir yığını (Hatta dönemin Parizyen sanatçıları mimarisinin rezalet olduğu ve Paris’in görsel itibarını zedeleyeceği sebebiyle yapımına karşı kampanyalar başlatmıştır. Bu konuda en bilinen hikaye İngiliz şair, sanatçı William Morris’in zamanının çoğunu Eyfel’de geçirmesi üzerinedir. Kendisine “Kule herkesten çok sizi cezbediyor” dendiğinde, “Koca Paris’te bu çirkin demir yığınını görmediğim tek yer burası olduğu için burada oturuyorum” der.)

Gerek müzeleri olsun gerek dini yapıları, her adımda dört bir yanınızda gördüğünüz hatta bir yerden sonra artık garipseme sürecini üzerinizden atabildiğiniz heykelleri olsun, her yapı her güzellik benim için Paris'in simgesi adayı olabilecek potansiyelde. Bu sebepdendir ki, ziyaretçiler bazen Paris'te bulunan birçok güzelliğe haksızlık yapıldığını düşünmekte ve Eiffel kulesini demir yığınına benzetip içindeki kızgınlığı biraz olsa atmak istemektedirler. Hatta bazı ziyaretçiler kulenin tamamen ticari amaçla bu kadar şişirildiğini düşünmektetir. Aslına bakarsanız beğenip beğenmemek biraz da beklentilerle alakalı bir şey. Farzedin ki arkadaşınızla sinemaya gideceksiniz. Arkadaşınız filmle alakalı araştırmalar yapmış ve gelip size filmin son yılların en iyi filmi olduğunu, yorumlarda herkesin filme hayran kaldığını söylüyor. Sizin filme dair beklentileriniz artmaz mı? Elbetteki artar. Ama işin aslı hiç de öyle değildir. Film belki şahanedir, ama sizin beklentilerinizin çok çok aşağısındadır. Böyle şahane bir filme haksızlık etmiş olmadınız mı şimdi. Kim ne kadar çabalasa da günlerce dil dökse de o sizin için başarısız bir sinema filmi olmuştur. Oldu mu şimdi? Yapmayın öyle. Benim naçizane tavsiyem, bir yere gitmek mi istiyorsunuz, fazla düşünmeyin gidin. Çok fazla araştırmayın, bazı özelliklerini bilmeyin. Bir an önce gidin ve keşfedin. Bunun verdiği hazzı hiçbir şey vermeyecektir çünkü. Hatta gündüzü hoş ama akşamı bir başka güzel olan Eiffel'in önündeki parkta kahve içerken ışıklarını ve insanları izlemek gün boyunca yaptığınız gezilerin tatlı yorgunluğunu atmanızı şiddetle öneririm.

Bunun dışında, Eiffel kulesine çıkılabilir mi? diye soracak olursanız, cevabımız evet. Eyfel Kulesi’nin tepesinde bir seyir terası bulunmaktadır. Alt kısımlarında da iki adet seyir platformu bulunmaktadır. İlk iki kata asansör ve merdiven ile çıkılabilirken, zirvede bulunan terasa ise sadece asansör ile çıkılabilmektedir. Zirveye doğru çıktıkça fiyatlar da artmaktadır, fakat 2. kat Paris manzarasını deneyimlemek adına yeterli olacaktır. Arzu ederseniz, internetten online bilet satın alabilirsiniz. Biletlerin güncel fiyatlarını da Eiffel kulesinin resmi sitesinden takip edebilirsiniz. Ziyaretçilere açık olan platformlar 57.metrede, 115.metrede ve 276.metrede bulunmaktadır. Birinci ve ikinci katlar restoranlar bulunmaktadır. Yine ilk katta Eyfel Kulesi’nin tarihinin anlatıldığı bir sergi mevcuttur.

2. LOUVRE MÜZESİ

Louvre Müzesi

Dünyanın en çok ziyaret edilen ve en önemli müzesi desek abartmış olmayız herhalde. Adeta mahşer meydanı. Fakat orada olmak ve o muhteşem eserleri görmek muazzam bir ayrıcalık. Sanat düşkünüyseniz ve vaktiniz de kısıtlı değilse, Louvre müzesi için bir hafta ayırmanızı öneririm. Sanatı severim saygım var Mona Lisa, Venüs heykeli, Kanatlı Zafer heykeli gibi eserleri görmeden gitmek istemiyorum fakat ilgimi çeken başka yerler var onlara daha çok vakit ayırmak istiyorum diyorsanız kalabalığı yarıp sadece görmeyi çok arzuladığınız eserleri incelerseniz 1 günlük bir süre de sizin için yeterli olacaktır.

Ayrıca aldığınız biletle gir çık yapmanız, biraz hava alıp sonrasından tekrar devam etmeniz mümkündür, kesinlikle biletinizi iyi muhafaza edin, kaybetmeyin.

3. ORSAY MÜZESİ

 
Orsay Müzesi

Louvre Müzesi kadar olmasa da Paris'in en önemli müzeleri arasındadır. Louvre Müzesine nazaran daha sakindir. En az onun kadar etkileyicidir. Görülmesi gereken birçok heykel ve tablolar vardır. Fakat önceliğiniz her zaman Louvre müzesi olsun.

4. NOTR' DAME DE PARIS

 
Notr' Dame De Paris

 
Notr' Dame De Paris Manzarası

Hem tarihi hem mimari açıdan çok büyük öneme sahip bu katedrali Victor Hugo'nun "Notredame'ın Kamburu" kitabından hatırlayabilirsiniz. İnşaatı uzun sürmüş, şeytani yaratık figürleri kötülüklerden korunmak için dış cephenin her köşesine yapılmış gotik bir yapı. Kuleye çıkmak için yaklaşık 400 basamak çıkmayı göze almalısınız. İçerisi ücretsiz, fakat kuleye çıkmak için ücret ödemek durumundasınız

5. ZAFER TAKI

Zafer Takı

Zafer Takı’nın tarihi 1805 yılına dayanmaktadır. Napolyon, en büyük zaferi olan Austerlitz Savaşı’nın ardından askerlerine “Eve döndüğünüz zaman zafer taklarının altından geçeceksiniz” demiş ve ertesi yıl takın yapım çalışmaları başlamıştır. Ne yazık ki planlar Napolyon’un istediği gibi gitmemiş, Napolyon’un yıllar içinde gücünü yitirmesi ve Mimar Jean Chalgrin’in planlarına müdahale edilmesi gibi nedenlerden dolayı yapı ancak tam 30 sene sonra, 1936 yılında tamamlanabilmiştir. Hareketli bir ömrün ardından, 1821 yılında Atlantik’teki Saint Helena Adası’nda, 51 yaşında ölen Napolyon’un külleri 1940 yılında Paris’e getirilmiştir. Mezarının bulunduğu Les Invalides’e doğru yol alan cenaze alayı Zafer Takı’nın altından geçmiştir.

Takın en önemli bölümlerinden biri Seyir Terası’dır. Zafer Takı’nın en üst katına çıkarak muhteşem Paris manzarasını bir de bu noktadan seyredebilirsiniz. Zafer Takı, Şanzelize Caddesi'nin başlangıcında bulunmaktadır.

6. RIVER SEINE

River Seine

Fransan'ın en önemli nehirlerinden biridir. Özellikle nehir üzerinde yapılan tekne turu ile Paris'in özetini soluma imkanı tanıyor. Birçok tarihi mekanı, köprüleri ve daha birçok güzelliği farklı açılardan fotoğraflamanızı mümkün kılıyor.

7. PARIS DISNEYLAND

 
Paris Disneyland

Dünyanın birkaç yerinde şubesi bulunan ve Paris'e 32 km. uzaklıkta olan Paris Disneyland'a gitmek, büyük ya da küçük her gezgin için kesinlikle muhteşem bir aktivite olacaktır. Yaş farketmeksizin azımsanmayacak çoğunluk, yıllardır buraya gidebilmenin hayalini yaşıyor. Bunun farkında olacaklar ki birçok seyahat acentası Paris Disneyland için özel turlar dahi düzenleniyor. Vaktiniz varsa bu eğlencenin tadını doya doya çıkarmanızı öneririm.

8. CHAMP'S ELYEESE, CIMETIERE DU PERA-LACHAISE

 
Champ's Elyeese

Bunun dışında Paris'in en güzel caddesi Champ’s Elyeese'i gezip doyasıya alışveriş yapabilir, dünyanın en meşhur mezarlığı Cimetiere du Pera-Lachaise'e gidip Yılmaz Güney, Ahmet Kaya, Victor Hugo gibi isimleri ziyaret edebilir ve eğer meraklısıysanız o müze senin bu müze benim seyahatinizi dolu dolu geçirebilirsiniz.

Monaco


Akdenize kıyısı olan Fransa’nın bağımsız şehir devleti Monako Prensliği, Vatikan'dan sonra dünyanın en küçük ikinci ülkesidir. Fakat metrekareye düşen insan sayısı bakımından dünyanın en yoğun ülkesi konumundadır. 35000 nüfusa sahip Monaco'nun 25000'i Monte Carlo şehrine aittir. Kara sınırları Fransa ile çevrili olan ülke, eski Monako şehri ve sonradan inşa edilen alanlardan oluşur. İnanılmaz eğimli bir arazide kurulduğundan dolayı, yollar çok kıvrımlıdır, insanlar hayatlarından bezmesinler diye olacak ki birçok yerde ulaşım asansörlerle sağlanabiliyor.

Monaco'ya gittiğinizde yol kenarına park etmiş Ferrari, Lamborghini, Porsche ve bilumum pahalı araba türevlerini sıralı halde mutlaka göreceksiniz. Bizim gibi ziyaretçiler için bu araçların önünde bolca fotoğraf çektirmek yapılabilecek yegane şeylerden biri. Bunun dışında hiç korkmadan sokaklarında mat ve uyku tulumuyla uyuyabilirsiniz. Gönül rahatlığıyla plajda güneşlenebilir, denize girebilirsiniz. Çok güvenli bir yerdir, ülkenin dört bir yanı kameralarla sürekli izlenmektedir.

1. CASINO OF MONTE CARLO

Casino of Monte-Carlo

Monte Carlo Casino'suna gittiğinizde kapının önünde, özel kıyafetleri ile valeler, dünyanın en lüks ve pahalı arabalarını parkediyorlar, arabalardan Lui Vitton veya Hermes çantalı, ihtişamlı kürkleri içinde kadınlar; Hublot, Philippe Patek saatli, smokinli erkekler iniyorlar. İçeride fotoğraf çekmek ve cep telefonu ile konuşmak kesinlikle yasak, çocukları hiçbir şekilde almıyorlar. İçeriye girdiğinizde bir saraya girdiğinizi zannedebilirsiniz, tavanlar, duvarlar, kapılar, saray dekoruna ve bezemelerine sahip, avizeler müthiş. Oyun oynamak zorunda değilsiniz, kollu makinaların olduğu kısımları, müze gezer gibi gezebilirsiniz. Masa oyunlarının olduğu kısma geçiş ise ücretli ve seviye-seviye, 10, 20 ve 30 Euro, oynamasanız bile, 10 Euro verip, gezmenizi öneririm. Casino'nun içinde bir de konser salonu var, kumar oynamayı sevmiyor ama müzik dinlemeyi seviyorsanız, burada güzel bir klasik müzik konseri dinleyebilirsiniz ama asıl eğlence dışarıda, arabaları ve gelenleri seyredip, fotoğraf çekmek isteyen ciddi bir kalabalık var. Casino için tuvalet , uzun elbise veya takım giyme mecburiyeti yok, fakat şort ve tişörtle girmenize de izin verilmez. Erkeklerin ceket giymesi, kadınların ise şık giyinmesi gerekiyor. Fakat ne yapıp edin Monaco'ya gittiğinizde, bu müthiş kumarhaneyi mutlaka görün.

2. OCEANOGRAPHIC MUSEUM

Oceanographic Museum

Burası öyle bir yer ki, Monaco takımının stadyumu için Fransa toprağından yer kullanmak zorunda kalınmıştır. Deniz kenarında dizili bulunan cafe-restoranları Monte Carlo'nun belki de tek avrupai yanıdır. Bence karakteri, teması olmayan bir şehir/ülkedir Monaco. Bir işyeri gibidir, insanların sabah gidip akşam çıktığı devasa bir iş merkezi. Fotoğrafı çekilecek çok az yere sahiptir. Sarayın bulunduğu tepe, Kaptan Kusto'nun anısına yapılan Okyanus müzesi ve etrafa serpiştirilmiş heykelleri gidip görmenizi tavsiye ederim. Özellikle Okyanus müzesi bence dünyadaki en iyilerden biridir hatta nicelik açısından en iyisidir de diyebilirim. Detaylı bilgi için sitesi incelenebilir. Bunun dışında tepede bir botanik bahçesi var. Buraya çıktığınızda Monaco manzarasını da izleyebilirsiniz.

3. EXOTIC GARDEN

Exotic Garden

 4. FORMULA 1 GRAND PRIX DE MONACO

Formula 1 Grand Prix de Monaco

ULAŞIM

Monaco çok küçük bir alanda olduğu için havaalanı yoktur. Fakat Nice yazısında da belirttiğimiz gibi THY ve Air France'nin Nice'e direkt olarak uçuşları vardır. Nice üzerinden aktarmalı olarak Monaco'ya gidebilirsiniz.

Cannes

Cannes, Fransa'nın güneyinde yer alan, Fransız Rivierası'nın en ünlü şehirlerinden birisidir. Cannes'ı 3'e ayırabiliriz.
1) Eski şehir: Tipik bir Akdeniz şehri. Eski evler, dar sokaklar filan.
2) Yazlık ve sayfiyeler: Türkiye'dekinin aksine daha seyrek yazlıklar, ultra zenginlerin alabileceği konaklar ve apartmanlar vs. Deniz kenarında palmiyeler ve orta büyüklükte marina... Şehrin merkezindeki her paralel sokağın ayrı ışıklandırma süslerine sahip olması da ayrı bir hava katıyor.
3) Festivaller ve sempozyumlar: Bu maddeyi eklememdeki en büyük etken, Cannes film festivalinin şehre getirdiği ün ve neticesinde festival dönemleri yaşanan yoğunluk.  Deniz kenarındaki büyük ama görünüm olarak klasik yapıdan kopmayan ve göze batmayan oteller. İçinde bir sürü toplantı salonu olan çok büyük bir fuar alanı/binası. Yıl içinde bir sürü sempozyum/toplantı oluyor olmalı.

Güney Fransa'daki halkın Paris'te yaşayanlara nazaran daha sıcakkanlı olduğunu, Nice'de olduğu gibi burada da Akdeniz'in sıcaklığını hissedebildiğinizi belirtmek isterim öncelikle. Fakat yine Nice'de olduğu gibi burada da halkın büyük bir kısmı ingilizce konuşamıyor. Turist bilgilendirme merkezlerinden edineceğiniz bilgilerle gezinize başlamanızı tavsiye ederim.

1. LA CROISETTE

La Croisette

Denizi Nice ya da Monaco gibi taşlık değil, kumdur. Bu yüzden eğer denize girmek ve güneşin tadını doyasıya çıkarmak istiyorsanız, Nice yerine trenle kısa bir yolculuktan sonra Cannes'a gelip, buradaki La Croisette'de denize girin. Tabi iş denize gireyim demekle de bitmiyor. Fransızlar burada paralı plajlar yapmış. Bir kısmı restoran bir kısmı sadece plaj, tam gün ya da yarım günlük para veriyorsunuz.

2. RUE D'ANTIBES

 
Rue D'Antibes

Cannes'ın ünlü alışveriş caddesi olarak bilinen ve birçok lüks mağazaların bulunduğu Rue D'Antibes'i mutlaka ziyaret edin.

3. LE SUQUET

Le Suquet Manzarası

Le Suquet'e çıkıp Cannes'ı tepeden seyredebilirsiniz. Yürüyerek çıkın, çünkü tepeye çıkana kadar çok güzel sokaklar siz eşlik edecek. Sonrasında tepenin güzelliği sizin yorgunluğunuzu alacaktır.

4. PALAIS DES FESTIVAL ET DES CONGRES

 
Palais des Festivals et des Congrès

Cannes Film Festivalinin yapıldığı Palais des Festivals et des Congrès’de fotoğraf çektirip, ünlülerin kaldırımlara bıraktığı el izleri görmeden kesinlikle gelmeyin.

Cannes genel olarak filmlerde gördüğümüz  gibi güzel ve estetik bir şehir. Fakat eğer deniz tatili yapmıyorsanız 1 günden fazla kalındığında sizleri sıkabilecek bir yer. Çünkü şehrin tamamını baştan aşağıya 2 saatte yürüyerek gezip görebilirsiniz. Gezginler için 1 günden fazla zaman ayrılmaması gerekiyor.

Zagreb

Zagreb, Sava Nehri kenarında kurulmuş ve Hırvatinstan'ın kuzeybatısında yer almakta. Aynı zamanda Hırvatistan'ın başkenti ve yaklaşık 1 milyonluk nüfusu ile ülkenin en büyük şehri. Zagreb'e genel olarak baktığımız zaman yoğun olarak barok mimari görsek de birçok mimari tarzın iç içe bulunduğu bir şehirdir ayrıca. Modern mimarinin yanı sıra, mesela şehrin en önemli sembollerinden biri Zagreb Kathedrali gotik tarzda inşa edilmiştir. Zagreb'in ikliminden bahsedecek olursak, burada dört mevsim çok net bir şekilde yaşanıyor. Yazları oldukça sıcak geçerken, kışlar da bir hayli soğuk geçebiliyor. Bu yüzden bölgeye ilkbahar ve sonbahar mevsimlerinde gitmek daha mantıklı olur. Özellikle mayıs, haziran, eylül ve ekim ayları Zagreb'i gezebilmek için oldukça ideal diye düşünüyoruz.

1. ZAGREB KATEDRALİ

Zagreb Kathedrali 

Zagreb'de şehir merkezi iki kısma ayrılmakta. Aşağı şehir dedikleri Donji Grad ve yukarı şehir dedikleri Gornji Grad. Bu iki bölge Zagreb'in kültürel, sosyal ve ticari anlamda merkezleridir. Bu bölgelerde restoranlar, barlar ve turistik alanlar oldukça yoğun olarak bulunmakta. Fakat tarihi bölgeler ve yapılar ise ağırlıklı olarak yukarı şehir kısmında yer alıyor. Şehrin sembolü olan Zagreb Katedrali ve yine Zagreb'lilerin buluşma noktası ve şehrin en popüler meydanı olan Ban Jelacic meydanı Gornji Grad'da bulunmakta. Yine bu bölgede ortaçağa dönemine ait birçok yapıyı tarihi şehirde görebilirsiniz. Ara sokaklarda gezip o atmosferi rahatlıkla ve güzel bir şekilde yaşayabilirsiniz.

2. MİROGOJ MEZARLIĞI

Mirogoj Mezarlığı

Ayrıca bir diğer önemli yapı olarak da şehir merkezinin kuzeyinde bulunan ve 1876'da açılan Mirogoj Mezarlığı ziyaret edebilirsiniz. Alışık olduğumuz mezarlıkların dışında bir mezarlık. Bu mezarlık kemerleriyle, çiçekleriyle, süslemeleriyle dünyanın en gösterişli mezarlıklarından biri. Mezarlığa talep fazla, fakat artık yer bulmak çok kolay olmadığı için mezarlık fiyatları astronomik rakamlara ulaşmış durumda.

3. MUSEUM OF BROKEN RELATIONSHIP

Museum of Broken Relationship

Zagreb'te ayrıca bunların yanında birçok müze de bulunmakta. Dolayısıyla Zagreb'e ayıracağınız süre içersinde bu müzeleri de gezmenizi tavsiye ediyoruz. Özellikle ön plana çıkan müzeler olarak yaklaşık içersinde 400 bin parçalık koleksiyonun bulunduğu Arkeoloji müzesi, Mimarlık müzesi, Modern Sanatlar müzelerini sayabiliriz. Ayrıca enteresan müze olarak da Museum of Broken Relationship yani sonlanmış ilişkiler müzesi. Bu müze oldukça ilginç, zira burada sona ermiş ilişkilerin yıkıcı etkilerini görebileceğiniz bir koleksiyona sahipler. Haftanın 7 günü açık olan müze, ücretlidir.

4. DOLAC MEYDAN PAZARI

Dolac Meydan Pazarı

Dolac Meydan Pazarı, Zagreb'in en büyük hal pazarıdır. Burada Zagreb halkının kendi ürettikleri meyve, sebze, çay, süt, kahve... başka başka birçok ürünü görebilirsiniz. Burası da haftanın 7 günü açıktır.

5. ST. MARK KİLİSESİ

St. Mark Kilisesi

Çatısında Hırvatistan ve Zagreb bayrakları bulunan St. Mark Kilisesini ziyaret edebilirsiniz.

6. LOTRSCAK KULESİ VE TARİHİ FÜNİKÜLER

Lotrscak Kulesi ve Tarihi Füniküler

Lotrscak Kulesine tarihi füniküler ile çıkıp Zagreb manzarasını doyasıya tadabilirsiniz.

7. MAKSIMIR PARK...

Doğa ile biraz daha iç içe olamak isteyenler için ise park ve bahçe için birkaç yer önerebiliriz. Maksimir Park ve hayvanat bahçesi, botanik bahçeyi ziyaret edebilirsiniz. Şehir merkezine uzak aslında. Fakat kullanacağınız tramway ile rahatlıkla ulaşım sağlayabilirsiniz.

8. STROSSMAYER YÜRÜYÜŞ YOLU

Ayrıca Strossmayer yürüyüş yolunda vakit geçirebilir hatta yaz aylarında ziyaret ederseniz birçok müzisyen ve ressamın burada sanatlarını icra ettiklerini göreceksiniz.